Yabancı mahkeme kararlarının Türk hukukunda hüküm doğurması, yabancı kararın niteliğine göre ya tanınması ya da tenfizi ile mümkün olur. Tanıma veya tenfiz kararının verilmesiyle birlikte yabancı mahkeme kararı, mahalli mahkeme kararı kuvvet ve niteliği kazanır. Bununla birlikte taraflar yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizini istemek yerine aynı konuda Türk mahkemelerinde dava ikame etmeleri mümkündür.

  • Genel olarak mahkeme kararları iki tür sonuç doğurur: kesin hüküm kuvveti ve icra edilebilirlik
  • Yalnızca kesin hüküm kuvveti bulunan icra kabiliyeti olmayan kararlar da (örneğin boşanma, evliliğin butlanı, nesebenin reddi gibi kararlar cebri icraya konu olmayan kararlardır.) icra edilebilecek türden hükümler yer almadığından, yabancı kararın ortaya koyduğu adli hakikatin Türk hukukunca tanınması yeterli olacaktır.
  • Bir de hem kesin hüküm kuvveti hem de icra edilebilirlik özelliği bulunan eda kararları söz konusudur.
    • Özel hukuka ait bir talebin ileri sürülmüş ve bu talep sonucunda mahkemenin, bir edimin yerine getirilmesini, ifa edilmesini emretmiş olması halinde verilen kararlara Türk hukukunda eda kararları adı verilmektedir.
    • Yabancı mahkemece verilmiş karar, bir şeyin verilmesine, yapılmasına veya yapılmamasına ilişkin bir eda kararı niteliğinde ise davanın tanınması yetmez zira eda kararları kesin hüküm kuvvetinde olmakla beraber icra edilebilirlik özelliğini de taşır dolayısıyla davacının hukuki bakımdan tatmini için ayrıca icra edilmesi gerekir. 
    • Bu sebeple yabancı mahkemelerce verilen eda kararları tanımaya değil tenfize konu olur. Türkiye’de icra edilebilmeleri için tenfiz edilmeleri gerekir.
  • Tenfize konu edilmesi gereken bir yabancı mahkeme kararı hakkında tanıma talebinde bulunulabilmesi için, davacının buna ilişkin haklı bir menfaatinin bulunması gerekmektedir.
    • Mesela, Türk mahkemelerinde görülmekte olan bir dava sırasında davalının, talep konusu alacak ile kendisinin karşı alacağının takasını ileri sürmesi mümkündür. Karşılıklı alacakların takası neticesinde her iki alacak da sona ereceğinden, davalının takas için ileri sürdü karşı alacağı bakımından Türk icra organlarının harekete geçmesine gerek yoktur.
    • İşte bu nedenle, mahkemenin, davalının karşı alacağını hükme bağlayan yabancı kararı “tanıması” yeterli olacaktır. Mahkemede tanıma yapmalıdır zira davacının hukuki yararı söz konusudur.
  • Bazı yabancı mahkeme kararları, bazıları tanımaya bazıları ise tenfize konu edilmesi gereken farklı hükümler ihtiva edebilir.
    • Örneğin, evlilik bağının sona ermesinde iştirak ve yoksulluk nafakasına veya çocukların velayetine ilişkin hükümler bir arada bulunabilir. Böyle hallerde, her bir hüküm ayrı ayrı ele alınmak suretiyle, tanımaya mı yoksa tenfize mi konu olacağı tespit edilmelidir.
  • Yabancı mahkeme kararlarının tanınması veya tenfizi, karşılıklılık şartı dışında, aynı koşullara bağlanmıştır.
    • Tenfiz kararına konu olabilecek nitelik taşıyan bir yabancı mahkeme kararı hakkında verilen tenfiz kararı, tanımaya bünyesinde barındırır. Zira tanınmayan bir şey tenfiz edilemez. Tenfizin içerinde icra edilebilir link olduğu gibi kesin hüküm kuvveti de mevcuttur.Kesin hüküm kuvveti –> Tanıma Davası
    • Kesin Hüküm Kuvveti + İcra Edilebilir link –> Eda Davası –> Tenfiz Davası
  • Bir yabancı mahkeme kararının, Tanıma ve tenfiz kararına konu olabilmesi için taşıması gereken nitelikler MÖHUK md.50’de öngörülmüştür; bu şartlar Tanıma veya tenfiz kararı için bir nevi ön şart niteliğindedir.
  • Bu ön şartları taşıyan yabancı mahkeme kararları, MÖHUK md. 54 v4 55(2) maddelerin de görülmüş esas şartlar bakımından incelenir. Bu şartları da ağlıyorsa yabancı mahkeme kararı tanınır veya tenfiz edilir.
  • Tanıma ve tenfiz davalarında mahkeme, MÖHUK’ta aranan şartların gerçekleşip gerçekleşmediğini re’sen araştırmak zorundadır.
  • Kanunda öngörülen Tanıma ve tenfiz  şartları her türlü delille ispatlanabilir. MÖHUK’ta Tanıma ve tenfiz davalarında başvurulacak ispat vasıtaları konusunda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu sebeple delil serbestisi söz konusudur.
  • Revizyon Yasağı: Türk tenfiz hukukunda davanın esasına girme (revizyon yasağı) vardır. Esas konusunda yabancı mahkemenin Hukuki tavsif ve vakaları değerlendirme biçimine; netice itibariyle yaptığı yargılama sonunda ulaştığı adli hakikate itibar edilmiştir. Dolayısıyla Tanıma ve Tenfiz şartlarını değerlendiren mahkeme yabancı mahkemenin verdiği ilamın esas unsurlarına dair bir değerlendirme yapamaz ancak Tanıma ve tenfiz şartlarının sağlanıp sağlanmadığını inceler.
    • Türk hukukunda tenfiz davalarında işin esasına girilmeyeceği prensibi,yani revizyon yasağı MÖHUK’un 55(2) maddesindeki: “Karşı taraf ancak bu bölüm hükümlerine göre tenfiz şartlarının bulunmadığını veya yabancı mahkeme ilâmının kısmen veya tamamen yerine getirilmiş yahut yerine getirilmesine engel bir sebep ortaya çıkmış olduğunu öne sürerek itiraz edebilir.”  Hükmü ile ifade edilmştir.

Tanıma ve Tenfizin Ön Koşulları (md.50)

  • MÖHUK md.50: “Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır.”
    • Yabancı bir devlet tarafından verilmiş bir ilamın bulunması
    • Yabancı mahkeme kararının hukuk davalarına ilişkin olması
    • Kararın kesinleşmiş olması
  • Yabancı bir Devlet Mahkemesi Tarafından Verilmiş Bir İlamın Bulunması
    • Tanınması veya tenfizi talep edilen yabancı bir devlet mahkemesi tarafından verilmiş olması aranmaktadır.
    • Yabancı bir Kararın bir mahkeme kararı olup olmadığı esasen o Kararın verildiği ülke hukukuna göre tayin edilir.
    • Örneğin yabancı hukukun, bir dini kuruluşun veya halk jurisinin kararına mahkeme hükmü niteliği tanımış olması halinde, böyle bir Kararın yabancı bir mahkeme kararı olarak kabulü, Tanıma ve tenfiz devletinden istenmez.
    • Bununla birlikte, milletlerarası anlaşmalar veya özel kanun hükümlerine müsaade edildiği takdirde, yabancı idari makamlar tarafından verilen kararların tanınması ve tenfizi de mümkün olabilmektedir.
    • Tanıma ve tenfiz talebine konu yabancı kararın verildiği devletin uluslararası hukuk alanında tanınmış olup olmaması önem arz etmez. Bir devlet, uluslararası hukuk anlamında tanımadığı bir başka devletin mahkemesi sıfatıyla hareket eden bir makam tarafından verilmiş kararları tanıyıp tenfiz edebilir.
    • Türk hukukunda, kural olarak sadece yabancı ilâmların tanınması ve tenfizi kabul edilmiştir. İlam, bir davanın esası hakkında mahkemece nasıl bir hüküm (karar) verildiğini gösteren belgedir.
      • Bu nedenle, mahkemelere verilmiş olsa dahi, ilam niteliği taşımayan kararların tanınması ve tenfizi mümkün değildir. Bu bağlamda ara kararlar, tedbir niteliği taşıyan geçici kararlar, borçluya ait malvarlığının cebri icra yolu ile külli tasfiyesini öngören iflas kararları ilam niteliği taşımadığından, Tanıma ve tenfize ehil kararlardan sayılmaz.
    • Yabancı mahkeme kararının bir başka ülkede tenfizin ilişkin Kararın Türk mahkemelerinde tenfizi kapsam dışı tutulmuştur. Yani Türk hukukunda “tenfizin tenfizi” kabul edilmemiştir.
  • Yabancı Mahkeme Kararının Hukuk Davalarına İlişkin Olması
    • MÖHUK md.50 uyarınca, tanınması ve tenfizi talep edilen yabancı mahkeme kararının hukuk davalarına ilişkin olması gerekmektedir.
    • Kararın hukuk davalarına ilişkin olup olmadığının tespiti Türk hukukuna göre yapılacaktır.
    • Kanunun ifadesine göre, aranan şartın gerçekleşmesi için yabancı kararın, hukuk veya ticaret ya da iş mahkemesi gibi mahkemelerden verilmesi elzem olmayıp, özel hukuk ilişkilerinden doğan bir uyuşmazlığı çözmek için verilmiş olması gerekli ve yeterlidir.
  • Kararın Kesinleşmiş Olması
    • Yabancı mahkeme kararının, tanınabilmesi veya tenfiz edilebilmesi için sahip olması gereken nitelikler den birisi de kesinleşmiş olmasıdır.
    • Türk hukukunda kesin hüküm, kararın, aynı konuda aynı taraflar arasında ve aynı sebeple yeniden yargı organı önünde yargılama konusu yapılmamasıdır.
    • Kesin hüküm, usul hukukunda, şekli kesin hüküm ve maddi kesin hüküm olarak ikiye ayrılır.
      • Şekli kesin hüküm, kararın iptal edilemezliğini ifade eder., yani karar için her tür itiraz ve kanun yolu kapanmıştır. Şekli anlamda kesinlik taraflar arasındaki uyuşmazlığı değil, görülmektedir olan davanın sona ermesi demektir.
      • Maddi kesin hüküm ise kararda verilen hükmün, yani kararın içeriğinin bağlayıcı bir etkiye sahip olmasıdır.
    • Buna göre Türk hukukunda sadece, verildiği ülke hukukuna göre şekli ve maddi anlamda kesinleşmiş yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi mümkündür.
  • Yabancı kararların şekli ve maddi anlamda kesinleşir kesinleşmediği, kararın verildiği ülke hukukuna göre belirlenecektir.

Tanıma ve Tenfizin Asıl Koşulları (m.54)

  • Yukarıda ele aldığımız ön şartları taşıyan yabancı bir mahkeme kararı hakkında Tanıma veya tenfiz talebiyle Türk mahkemelerinde başvurulduğunda, Türk mahkemsi, yabancı kararı MÖHUK m.54 hükmünde öngörülmüştür Tanıma ve tenfiz şartları yönünden inceler.
  • Tanıma ve tenfiz de aranan koşullar arasında tek fark, tanımada MÖHUK m.54 hükmünü dört bent altında sıraladığı koşullarda, sadece (a) bendinde öngörülen “karşılıklılık”  koşulunun aranmayacak olmasıdır.
  • MADDE 54 – (1) Yetkili mahkeme tenfiz kararını aşağıdaki şartlar dâhilinde verir:
    • a) Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması.
    • b) İlâmın, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması.
    • c) Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması.
    • ç) O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması.
  • Kararın Verildiği Ülke ile Türkiye Arasında Karşılıklılık (Mütekabiliyet) Bulunmalıdır
    • Türk hukukunda da yabancı mahkeme kararlarının tenfizi, 54. Maddenin (a) bendi ile mütekabiliyet şartına bağlanmıştır. Ayrıca 54. Maddedeki Mütekabiliyet şartı, fiili veya hukuki Mütekabiliyet kapsar biçimde geniş tutulmuştur.
    • Dolayısıyla tenfiz kararı verilebilmesi için Türkiye ile kararın verildiği devlet arasında  ahdi (sözleşmesel), fiili veya hukuki bir karşılıklılığın bulunması yeterlidir. Diğer bir ifade ile 54(a) Hükmün göre söz konusu mütekabiliyet hallerinden birinin mevcudiyeti, tek başına bu şartın tahakkuku bakımından gerekli ve yeterlidir.
      • Ahdi (Sözleşmesel) Mütekabiliyet: İlâmların karşılıklı olarak tenfizine dair bir anlaşma varsa tenfiz, bu anlaşma çerçevesi içinde gerçekleştirilebilir.
      • Hukuki Mütekabiliyet: Böyle bir anlaşma yoksa kararı veren mahkemenin devletinde yabancı mahkeme kararlarının tenfizini mümkün kılan kanuni bir düzenlemenin varlığına bakılacaktır.
      • Fiili Mütekabiliyet: Karşılıklılığın temin eden bir anlaşma veya kanuni düzenleme bulunmaması rağmen o ülkede Tür mahkeme kararlarının tenfizine fiili olarak müsaade edilmesi halinde dahi karşılıklılık şartını sağlandığı kabul edilecektir.
    • İkinci olarak, kararın verildiği ülke hukukunda ki tenfiz şartları, Türk hukukundakine eşit veya benzer ağırlıkta olmalıdır. Bu durumda, iki hukuk sistemindeki tenfiz şartları arasında bir denkliği ve buna bağlı olarak Mütekabiliyet mevcudiyetinden söz edilebilir.
    • Gerek akdi, gerekse fiili veya hukuki Mütekabiliyet in tespiti, mahkemece bir araştırmayı gerektirmektedir.  Bu araştırmayı kendi yapabileceği gibi akademiden de yardım alabilir.
  • Karar, Türk Mahkemelerin in münhasır Yetkisine Giren Bir Konuda Verilmiş Olmamalıdır ve Yabancı Mahkeme Kendisini “Aşırı Yetki” Teşkil Edecek Surette Yetkili Görmüş Olmamalıdır
    • Bu şartların birincisi, tenfiz talebine konu kararların ilişkin olduğu uyuşmazlık bakımından Türk mahkemelerinin münhasır yetkiye sahip bulunmamasıdır.
      • Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine Giren konularda verilmiş yabancı mahkeme kararları, Türkiye’de tanınır tenfiz edilemez. Bununla beraber, Türk hukukunda hangi yetki kuralını münhasır nitelikte olduğu MÖHUK’da açıklanmamıştır.
      • Bu doğrultuda, bir yetki kuralını milletlerarası alanda münhasır yetki tesis edip etmediği meselesinin çözümünde esas olarak, bu yetki kuralını ifadesi ve konulmuş gayesi dikkate alınacak ve bu yeki kuralı ile getirilmez istenen düzenlemenin, dava konusunun mutlak şekilde  ve sadece Türk mahkemelerinde görülmesini amaçlamadığına bakılacaktır.
      • İç hukuk takı kamu düzeni düşüncesine dayanan bir kesin yetki kuralını, MÖHUK m.54(b) anlamında yetki karlı sayılabilmesi için, bu kurala ihtilafın mutlaka Türk mahkemelerinde görülmesi amaçlanmış ve bu amaca uygun olarak da daima yetkili bir mahkemenin bulundurulmuş olması gerekmektedir.
      • Son olarak belirtmek gerekir ki, yabancı mahkemenin taraflar arasındaki bir yetki sözleşmesine istinaden yetki kazanmış olması da bu tenfiz şartı bakımından önem taşımaz. Çünkü Türk mahkemelerinin münhasır yetkisi, bu yetki kapsamındaki uyuşmazlıklar bakımından yabancı Mahkemelerin yetkisini bertaraf etmektedir.
    • İkinci tenfiz şartı ise, tenfiz kararına konu yabancı kararı veren mahkemenin, Kendisini “Aşırı yetki” teşkil edecek surette yetkili saymış olmamasıdır.
      • İkinci tenfiz şartı, tenfiz kararına konu yabancı kararı veren mahkemenin, dava konusuyla veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanımış olmasını bir tenfiz engeli olarak kabul etmiştir.
      • Milletler arası yetkilinin tesisinde ülke ile dava arasındaki geçici, zayıf veya subjektif bağlantıların yeterli sayılması verilen kararın milletlerarası alanda etkisini zayıflatır ve davacı tarafa tabii mahkeme dışında, kendisine avantajlar sağlayacak yargı mercilerine gitme imkanı yaratır. Bu durumlar, milletlerarası usul hukukunun hedeflediği hakkaniyet ilkesiyle bağdaşmaz.
      • Bugün bazı hukuk sistemlerinde bu tür milletlerarası yetki kuralları mevcuttur. Bunlara, milletlerarası usul hukuku literatüründe “aşırı yetki kuralları” denmektedir.
  • Karar Kamu Düzenine Açıkça Aykırı Olmamalıdır Türk kamu düzeninin müdahalesini gerektirebilecek bir hüküm taşımaması da şarttır. Tanıma ve tenfiz talebine konu yabancı kararın Türk kamu düzenine aykırı olup olmadığının tespiti, esas itibariyle hakimin takdirine bırakılmıştır. Yabancı bir kararın Türk kamu düzenine açıkça aykırı sayılabilmesi için kararda yer alan hüküm fıkrasının, anayasanın veya hukuk sisteminin temel ilkelerine, Türk toplumunun genel örf adet ve ahlak telakkilerine aykırı olması gerekir. Burada, kamu düzenini aykırılığın tespiti bakımından esasa dahil bazı münferit hususların araştırılması bir zaruret olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla kamu düzenine aykırılığın tespiti bakımından davanın esasa ilişkin bazı hususlarının incelenmesi revizyon yasağını ihlal etmez. Burada, yabancı kararda esas alınan hukuk değil, yabancı kararda yer alan hüküm ve bu hükmün ülkede icra edilmesiyle ortaya çıkacak sonuç değerlendirilmektedir. Bu sonuç, anayasanın temel ilkelerine, hukukun maddi ve usuli nitelikteki genel prensiplerine, toplumun genel örf adet ve ahlak telakkilerine aykırı düşmedikçe yabancı kararın Türk kamu düzenine aykırılığından bahsedilmez ve tenfiz talebi reddedilmez.
    • Karar, Davalının Savunma Haklarına Riayet Edilerek Verilmiş Olmalıdır
      • Kendisine karşı tenfiz talep edilen tarafın, tenfizi talep edilen kararın verildiği mahkemeye, kararın verildiği yer kanunları uyarınca usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut da bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyapta hüküm verilmiş olması halinde tanıma ve tenfiz talebi reddedilecektir.
      • Yabancı mahkemedeki yargılamada bunlardan birine riayet edilmemiş ise, hakkında tenfiz istenen taraf, bu noktadan davaya itiraz edebilir. Ancak MÖHUK, tenfiz davalarında savunma haklarına riayetsizliğin bürün sebebi olarak dikkate alınabilmesini, davalının itirazına bağlamıştır.
      • Savunma haklarına riayet edilip edilmediği, esas davanın görüldüğü ülke hukukuna göre belirlenecektir.
        • Mesela, davanın görüldüğü ülke hukukuna göre davalının cevap süresi veya delilleri temin ve hasretme süresi oldukça kısa ise savunma haklarına riayetsizlikten söz edilebilir.

Tanıma veya Tenfize Engel Diğer Sebepler [m.55(2)]

  • MÖHUK md.55(2) “Karşı taraf ancak bu bölüm hükümlerine göre tenfiz şartlarının bulunmadığını veya yabancı mahkeme ilâmının kısmen veya tamamen yerine getirilmiş yahut yerine getirilmesine engel bir sebep ortaya çıkmış olduğunu öne sürerek itiraz edebilir.”
  • Yabancı Mahkeme Kararının Kısmen veya Tamamen Yerine Getirilmiş Olması
    • Yabancı mahkeme kararının kısmen veya tamamen yerine getirilmiş olması bir tanıma tenfiz engelidir. Şu halde, yabancı karara konu alacağın ifa edilmiş olması, bu olacağı hüküm altına alan yabancı kararın tenfizine engel olur.
    • Önemli belirtelim ki, burada söz konusu edilen tanıma-tenfiz engeli olan ifa, prensip olarak, yabancı kararın verilmesinden sonra gerçekleşen ifadır.
  • Yabancı Kararın Yerine Getirilmesine Engel Bir Sebebin Ortaya Çıkmış Olması
    • Yabancı kararın yerine getirilmesini engel bir sebebin ortaya çıkmış olmasıdır. Kuşkusuz ki, madde hükmünde sözü edilen yabancı kararın yerine getirilmesine engel sebepler, boşluğunun ifa düştüğünü düşmüş olması gibi, borçludan kaynaklanan fiili sebepler değil, hukuki nitelik taşıyan sebeplerdir. Mesela borçlunun ibrası
    • Örneğin, kararın verildiği ülke hukukunda kararın icrası veya tenfizi için bir süre öngörülmüş ve bu sürede geçirilmiş ise:” yabancı kararın yerine getirilmesine engel bir durum olarak” davalı tenfiz davasında, yabancı kararın icra edilebilirlik niteliğini ileri sürebilir.
Bu gönderiyi derecelendirmek için tıklayın!
[Total: 1 Average: 5]